5 Ekim 2016 Çarşamba

ÇOCUKLARIMIZI İSTİSMARLARDAN KORUMA

Şu dönemler hepimiz korku içindeyiz..

Çocuklarımızın fizksel ya da duygusal istismara uğrama ihtimali, tüm ebeveynleri yiyor bitiriyor..

Bizim bile kendimizi koruyabilmemiz şüpheliyken..

Minicik, kötülüklerden henüz haberdar olmayan yavrularımız bunu nasıl başarabilir??

 

Kısaca açık şekilde bilgi sahibi olurlarsa, mümkün olma ihtimali artar.. Kaygı düzeylerini yükseltmeden, sadece (yine söylüyorum yaş dönemi göz önüne alınarak anlayacağı dilde) anlatalım.. 
Anlatalım.. 
Anlatalım.. 

Dürüstlük ailede başlar, ailede öğrenilir.. 

İlk ve en önemli amaç şu olmalı.. SİZLERE KARŞI HEP DÜRÜST OLMALARINI SAĞLAMAK.. 

Yaptıkları iyi ya da kötü.. Biz ebeveyn olarak arkalarındayız.. YARGILAMAK İÇİN DEĞİL, DESTEK OLMAK İÇİN..

Tabi ki az sonra yazacaklarım en kesin çözümdür, hemen uygulayın diyemem.. 
Bu kadar kesin yöntemler sanırım MİT dahil ülkemizin hiç bir yerinde henüz yok!! 

Ama isterseniz bir kaç önerim var!! İşe yaradığı tarafımca uygulanıp tescillenen.. 

YÜZYÜZE KORUMA + AİLE İÇİ DÜRÜSTLÜK:
“Çocuğa, ‘Birisi seni rahatsız edecek bir şey istediğinde hayır diyebilmelisin, özeline dokunmasına izin verme’ denmeli. (denmeli derken yani bu kesin bir aile kuralı olarak yerleştirilmeli) İstenmeyen bir şey karşısında ‘çığlık atması’ndan çok, kaçmaya çalışması öğütlenmeli. Çığlık karşısındaki kişinin panikleyerek, bazen çocuğu öldürmesine kadar varabilir. Bu sebepleee çocuğu parka bahçeye salın da koşsun çünkü (I PAD OYNARKEN KOŞMA BECERİSİ GELİŞMİYOR!! )  Dolayısıyla basit bir dille yazıyorum "KAÇ ÇOCUĞUM BİR YETİŞKİN, POLİS VS GÖRENE KADAR KOŞ!!" kadar doğru bir metod yok! (ülkemizin geldiği bu güven dolu!! ortamı da ayrıca konuşabiliriz bence!) 
Üniforma daha güvenli, bu da öğütlenebilir.. Hep çocuğa biri yaklaşacak değil ya, ola ki yavrumuz yardıma ihtiyaç duydu, bu durumda en yakın üniformalıya marş marş:)


İNTERNETTEN KORUMA:
İnternette yabancılarla konuşmaması, fotoğraf göndermemesi, onlarla kesinlikle buluşmaması, adres vermemesi öğretilmeli. Sosyal medya hesap şifreleri anne-babada da olmalı.. (bizim çocuklar kendi şifrelerini bilmiyor mesela:) biri zaten bilemez de daha 6 aylık, ama 12 yaşında olan da bilmiyor) ÇOCUĞUMUZUN YAŞINA GÖRE HER AKŞAM YA DA İNTERNETTE OLDUĞUNU BİLDİĞİMİZ GÜNLERİN SONUNDA HESABA GİRİP KONTROL YAPILMALI!!  (aile güvenliği, yok efendim ebeveyn kontrol paneli vs.. Hiç bir işe yaramıyor)
OYNADIKLARI OYUNLARI İHMAL ETMEYİN, ORALARDA DA KONUŞMALAR GEÇEBİLİYOR!!

Aaa çok çok önemli bir not.. 
Bu dönemde "YOUTUBER" olmak çok moda, ergen olmak üzere olan tüm çocuklarımızın YOUTUBE KANALLARI VAR.. Bununla ilgili de mahremiyet konuşması yapmayı ihmal etmesek diyorum:) Hani bizim evleri kimsenin görmesine gerek yok kanımca :)

 

Geriye dua etmek kalıyor sanırım.. 
Tanrım tüm çocuklarımızı korusun...

Sevgilerimle

29 Eylül 2016 Perşembe

ÇOCUKLARDA ÖFKE VE ŞİDDET DAVRANIŞLARI KARŞISINDA EBEVEYN TUTUMU

 
      Öfkeli davranış?

      Öfkeli davranışlar genellikle yapmak istediğini yapamama, istemediği bir şeyi yapma, çok yorulma, kendini ifade edememe ve ebeveynlerin dikkatini çekmek amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Bunu biraz açıp;

      Yaşlara göre bakalım bir de isterseniz:) Konu geniş biraz :) Maalum :)

 

     3-6 yaş: İlk çocukluk dönemi (3-6 yaş) gelişim evreleri içinde sizleri en zorlayan dönemdir. Bebeklikten çocukluğa geçiş olan bu dönem; öfke, gerginlik, bunalım ve sürekli davranış değişimleri ile dolu olup anne babalar için zor bir dönemdir. (Ama çocuğumuzuun bir haklı sebebi var bunu yapmakta!!) Bu dönem güçlü bir benlik duygusu kazanmak, çocuğun kişiliğini keşfetmesini sağlamak için en önemli aşamadır. Haklı öfke duyguları doğru davranışlar ile desteklenmelidir. 
     Fakat sınırları ve kuralları yoksaymadan tabii ki :) ( Ne kadar sinirlisin hadi bi avm ye gidelim de rahatla diil diil :) 

"Birazcık yanlız kalsan mı acaba" 
"Seni anlıyorum yaaa istersen sevdiğin bi oyun oynayalım ya da sen oyna,  bir sakinleş konuşabiliriz istersen bunu" 

     6-12 yaş: Çocuğun okula başlamasıyla birlikte kaygı ve stres verici yeni durumlarla karşılaşılabilir. Okuma yazma öğrenimi (buna da ayrı başlık açsak 2345 sayfa yazılır bence:), grup içinde yer alma (beni almıyorlar anneeeeee), sosyal faaliyetlere katılma, ödev ile ilgili sorumluluklar ( BUNU YAZDIM, ödev işi önemliii!! İşte link ödev yapmıyor bu çocuk! :), yeni disiplin kuralları (disiplin miiiiiii:), öğretmen ve arkadaşları ile ilgili sıkıntılar, bazı yeni sorunlara ve öfke nöbetlerine yol açabilir. 



     (Hani bizler patrona kızınca yapıyoruz ya heh işte tam ondan :) Eve gelince bir burnundan soluma hali, "bu bardak niye burda beeee" şeklinde, ailenin diğer bireyleri tarafından asla anlaşılamayan... İşte aynısı)

("Oğlum!! Ay neyin var ne oldu?? Anlatsana nooldu okulda mı bişey oldu kim bu hale getirdi seni" diiiiiil:)

"Gergin görünüyorsun, ben içerdeyim konuşmak istersen"


 

Geldik meselenin en hasına :)


      Ergenlik dönemi: Ergenlik döneminde ortaya çıkan öfke duygusu ve gösterilen tepkiler çocuklukta ortaya çıkan basit öfke duygusundan çok farklıdır. 
      Ergen demek anlaşılamaz demektir:) Çok zorlamayınız :) 
     (Duyduuuuuuum "biz de ergendik ama vallaa böle diiildik yani" )
      Bu dönemde ergen kendisini ve çevresindekileri anlamakta zorluk çeker, çünkü henüz kendini dahi anlamış değildir :) Amaçsızca bin tane şey yapabilir, bir dakikada 42 kez fikir değiştirebilir, en önemlisi herşeyden çokça sıkılır, bunalır, daralır :) Mazur görünüz, sebebi hususunda kendinizi yormayınız.. Aslına kabullenmediği olaylar karşısında tepki gösterir ve gücünü ispatlamaya çalışır. Hem de öncelikle size :)

("Sen temelli uyumsuz bi çocuk oldun", "Aaaaaa ama yetti yani", " Ne demek gelmiyorum yaaa" ı ıhhh o da diiil:)

"Anladım canım, fikrin değişirse bizi ararsın, he bu arada seni vazgeçiren şey neyse sanırım bunu konuşup belki ortak bi çözüm de bulabiliriz, aklında olsun" (bu aşamada tüm sabırlarda sizin olsun :)

     Genellikle Krizin başladığı nokta

Çocuklarda davranışlar bu dönemde ben merkezli ve dürtüsel olmaktadır. (Büyüdü o annesiiiii :)

Çocuklar davranışlarını engellemek istemezler ve bunun karşısında da onu yönlendirmeye çalışan ebeveynler ile zıtlaşmaktadırlar. (Yukarıd belirttim ailece birbirinize girmenizi hiç istemem :)

Siz: "Neden böyle yapmadın ki yani! E tabi böyle olur... Sana 40 kere dedim, uyardım ama nerdeeeee"

Çocuk: "Ya anne bi git yaaaa başımdan yaaaaa!!!!!!"

İşte tam da bu noktada kriz başlamaktadır. Çocuk bağırabilir, ısırabilir, vurabilir ve kendini  yırtabilir, saldırabiliiiir !! 

Tamam ciddileşiyorum yazıyorum !


 

      Öfke anında ne yapmalı

      Birçok anne baba çocuklarının öfke krizlerinin şımarıklık veya istediğini yaptırmak için olduğunu düşünür. Çocuğunuz öfke krizlerine kapılıyorsa, stres ve hayal kırıklığının kaynağını araştırın.(ciddi biçimde araştırın ama mümkünse bunu ona çaktırmadan yapın) 

      Öfkenin nedenini bulabilmek, çocuğa rehberlik etmek ve öfkeyi önlemek açısından önem taşır. Ağlama, stres atmada sağlıklı bir yoldur, bedene ve ruha yararlıdır. Bu nedenle öfke krizlerine karşı toleranslı ve anlayışlı olun. 
      
      Çocuğunuza sabırlı ve sevgi ile yaklaşın. (Tamam zor biliyorum, yaşadım, öğrendim hakkaten zor)

      Çocuğunuz çok sinirlenip öfke krizi başladıktan sonra çocuğunuzu cezalandırmanın, onun çığlıklarını durdurmanın, alay etmenin hiçbir faydası yoktur. Bu davranış sadece çocuğunuzun hayal kırıklığını artıracaktır. 
     
      Çocuğunuza, kendini daha iyi hissedene kadar onun yanında kalacağınızı, ya da onun yanlız kalabileceğini anlatın. 

      Öfke krizi esnasında sağlıklı iletişim kurulamaz, bu nedenle her iki tarafın sakinleşmesini beklemek en doğru karar olacaktır. (Afedersiniz siz çok gerginken eşiniz dahil kiminle doğru iletişim kurmayı başardınız? Ya da derdinizi anlatabilmeyi??)

       Yukarıda yazdığım tüm dönemlerin duygusal özellikleri ve sorunları hakkında bilgi sahibi olun. (Google'dan diil rica edicem :) 
       Bu dönemlerde tepkisel davranışlar ağırlıktadır. (En iyi bilgiyi çocuğunuzu tanıyan ve takip eden uzmandan alırsınız, çünkü her çocuk farklıdır.. Bu dönemi farklı yaşar)
       Kızınız veya oğlunuz öfkelendiğinde sakinliğinizi koruyabiliyorsanız, kısa bir süre sonra çocuğun da sakinleşmesini sağlamış olursunuz. 
       Çocuğa öfkelendiğinizde daha yoğun bir öfke ile karşılaşma ihtimaliniz yüksektir. 
       Öfkesini önlemek için çocuğun isteklerinin neden engellendiği onun anlayabileceği bir dille anlatılmalıdır.      
       Anne ve baba ortak bir tutum sergilemelidir. ("Yani bende onu diyorum ama babası dayanamıyor" diiil)
       Çocuğa haksız ve yersiz cezalar verilmemeli ve anlayışlı davranıp gerçekleştirilmesi mümkün olan istekleri değerlendirilmelidir.

Kocamaaaan Sevgilerimle 
Ve tabiki KOLAY GELSİN HEPİMİZE :)

28 Eylül 2016 Çarşamba

ÖDEV YAPMIYOR BU ÇOCUK!!

"Yavrum hadi, ödeve hadi"
"Senin ödevin yok mu!!!"
"Bırak o tableti, başla artık!!!"
"Ay vallahi bayılıcam, bak yetişmiycek bu ödev!!!"

Tanıdık mı? 
Yaşadınız mı? 
Daha önemli bir sorum var.. ÇOCUĞUNUZA YAŞATTINIZ MI?
 

Tamam daha basitten başlayalım.. 

Ödev nedir? 
"Çocuğun, okulda öğrendiklerini pekiştirmesi adına, öğretmen tarafından tedarik edilen ve evde yapması planlanan egzersiz.." 
Değil mi? 
Hemfikir miyiz?

Peki yukarıdaki cümlede "anne-baba" kelimeleri geçiyor mu? 

Hayır!!

O zaman en üstteki cümleleri neden ebeveyn kurar?

Okul- Çocuk- Öğretmen içerikli bu duruma sizin dahil olma sebebiniz nedir? 


Benimle Yaşanan Diyalog;

-"Ama yani doktor hanım şimdi, bu ödev yapmadan gidiyor, ben dürteklemesem asla yapmaz yani asla!!"
-"Siz dürtekleyince yapıyor mu?"
-"İşte kavga dövüş eksik gedik bişiler yapıyoruz da ben hakikaten çok yoruldum bu savaştan!!"

İyi de savaş sizin değilken, bir cephede bu denli güç sarfedip, üstüne de yenilmek niye? 
Karşılıklı bağırma, ağlama, bir çeşit ailesel kriz yaratma, karşılıklı gerilme niye??

Sorumluluk sizin değil, ödev sizin değil.. Ama yavrunuz ile bu güne kadar emek emek geliştirdiğiniz ilişkisi bozulan sizsiniz.. 

Ödev yapmayı seven çocuk sayısı nadirdir.. 
Günümüzde ödevi sevdiren, anlatan, açıklayan  öğretmenler de öyle.. 

Bu durumda ne yapacağız??  Başımıza ne gelecek?? 

Çocuğunuz ödevi yapmadan gidecek, gideceeek, gideceeek sonra öğretmen sizi arayacak..

"Ayşe ödev yapmıyor Zeynep hanım" diyecek

Siz de;

"Ödev onun sorumluluğu ve sizin kontrolünüz dahilinde, dolayısıyla YAPTIRIM GÜCÜ BENDE DEĞİL SİZDE SEVGİLİ ÖĞRETMENİM.. Yapmadığında karşılaşacağı davranış sonucu sanırım ödev yapıp yapmamayı yeniden düşünecektir Ayşe"

Dediğinizde; gereken merciilere gereken mesajları vermiş, sorumluluğu ait olduğu yere teslim etmiş olursunuz..

Zor mu? 
Evet..
İmkansız mı? 
Hayır..

Çok Önemli Not: 
Bu metod "saldım çayıra bakalım" şeklinde uygulanmaz.. 
Şöyle ki;
*Evde tek kelime edilmez ödev ile ilgili.. (uzuun süre)
*Çocuğumuz uyur, çanta açılır ödev kontrol edilir. *Çocuğun eksikleri, anlamadıkları not edilir ve bu konuda yardım isteyip istemediği de zaman zaman (özellikle yazılılardan bir kaç gün ya da hafta önce) "sanırım takıldığın konular var benden destek istermisin?" "Seninle şu çarpma işine bi göz atalım mı?" Şeklinde tamamen çocuğumuzun tarzına uygun şekilde bir kez sorulur!! 
*Öğretmenimiz iletişime açık ise bu eksikler onunla paylaşılır.
*Yazılı kötü geçti ve sonuç kötü geldi ise teklif tekrar edilir.. 


Tüm yazmamı istediğiniz konular hususunda taleplerinize sonuna kadar açığım..

Sevgilerimle..

23 Eylül 2016 Cuma

"KESİN BİR SORUNU VAR"

    Bu aralar en sık duyduğum cümle.. 

    Anne-Babalar lütfen biraz sakin olalım mı? Her gördüğümüz şey, çocuğumuzun her geliştirdiği yeni tavır bir sorun mu? Bir hastalık mı? 

    Neden bu denli etiketleme meraklısı, hastalık meraklısı olduk?

"Doktor hanım vallahi bu çocuk normal değil, koşarken direklerin yanında duruyooo, bakıyoo sonra devam ediyooo" 
"Asla yemek yediremiyoruz asla!!"
"Devamlı dönen şeylere bakıyor, ben araştırdım (iyi halt ettin saol google:)  kesin Otizm di mi?!!"

    Şimdi az çocuk yapıyoruz, daha bilinçliyiz!! (Neye göre, kime göre!!) 

    Hepsi birbirinden kıymetli, evet hepsi biricik, anlıyorum.. Ama hepsi mi sorunlu!!

    Çocuklarımızın herşeyini bu kadar gözetleyerek, gece google search yaparak, sabahta koşa koşa doktora götürerek (üstelik tanıyı da koymuş şekilde yani.. hani aslında "siz de bi bakın kesin şu ben biliyorum" edasıyla) mi büyüteceğiz? Sonra ne olacak bu çocuklar? 11 yılda gördüğümü aktarayım hemencecik..

    Literatür dediğimiz şey kendisini hızla günceller. 1978 senesinde doğmuş nesil üzerinde yapılan taramaların büyük çoğunluğu, geçerliliğini kaybetmiştir.. Çünkü nesil değişmiş.. Uyarıcılar değişmiş.. Genetik kodlar bile değişmiştir..

    Yani sizin google da taradığınız hastalık belirtileri, bizim DSM-4 dediğimiz tanı kitabında yazanların milyonda biridir..

    Bunu hemen ispat edeyim size..
    Bizim neslin çocukluk, bebeklik ve gelişiminin, bizim çocuklarımızın ki ile kesinlikle aynı olmadığını söyler anne babalarımız di mi? 
"Seni böle koyuyodum ben, duruyodun yani.. bu vallahi durmuyor:)"
"Ay bak bak 8 aylık ama nasıl ipad kullanıyo"
"Kızım dikkat et bu çocuk her şeyi anlıyor vallahi, siz böyle diildiniz yahu" :) 
Tüm anane babane ve dedelere selam olsun:)

 
    Peki.. Durumumuz nedir? 
    Sevgili Ebeveynler.. Bizim ailelerimiz, daha az bilgi ile büyüttüler bizi.. Kafaları karışmadı.. Binlerce makale okumadılar belki.. Yaptığımız her hareket en fazla komik ti :) 

    "Kesin sorunu var" dan ziyade "Geçer ya çocuk" dediler..  Taaa ki İlkokul öğretmenimiz, hakkımızda bir kanıya varana kadar:) Panik olmadılar yani..

    Evet muhteşem bir duygu evlat sahibi olmak..
    Evet çok özeniyoruz.. Yaşayamadıklarımız var belki.. Yaşatmak istediklerimiz.. 
    Az çok bilinçliyiz, doktor kontrolleri, tahliller vs.. İlgiliyiz hepimiz.. 

    Gerçek sorunlar tahmin edemeyeceğiniz kadar keskin şekilde baş gösterir.. Acaba mı? Demezsiniz.. Farkı iliklerinize kadar hissedersiniz..

    Bir Down Sendromlu çocuğumuzun annesi şöyle ifade etmişti konuyu.. Hiç gitmez kulaklarımdan.. Aynen aktarıyorum..
"Düşünün ki bavulunuz mayolarla, yazlık tiril tiril kıyafetlerle dolu.. Tatile gidiyorsunuz sıcacık bir ülkeye.. Uçaktan indiğinizde şok oluyorsunuz.. Sibiryadasınız.. Yanınızda hırka bile yok, kesinlikle hazırlıksızsınız ve üşüyorsunuz" 

 

    Bu sebeple gelin çocuklarımızın tadını çıkartalım.. 

    Tamam bırakalım biraz fazla hareket etsin.. Hiperaktivite değil o!! 

    Fazla konuşsun, ya da canı ne zaman isterse o zaman konuşsun..  Dönen şeylere bakmayı biz de deneyelim, bazen gerçekten çok eğlenceli oluyo :) 

    Çok aklımıza takılan bir durum varsa da, gelişimini takip eden uzmana ulaşıp soralım, bilgiyi gerçek kaynağından alalım.. 

    Azıcık kaygılarımızdan uzaklaşalım nolur.. 
    Elalem kavramını unutalım... 
    Her çocuğu kendi gelişimi içerisinde değerlendirelim..
    Çocuklarımızın;  panik olmayan, dik duruşlu, ne yaptığını bilen ebevenlere ihtiyacı var..
    
    Sevgilerimle :)

21 Eylül 2016 Çarşamba

İLKOKULA BAŞLARKEN OKUL SEÇİMİ (RADİKAL BAKIŞ)

Devlet Okulu mu? Özel Okul mu? Özetle İlkokulda Okul Seçimi…
Yazmaya geç kaldım biliyoruuuum ama tatildeydim kusura bakmasanız :)

Ben akademik dil kullanmadan biz bize sohbet ediyorcasına anlatacağım.. Burası bir şahsi Blog ise çok ciddi takılmaya gerek yok :) Beni danışanlarım tanırlar.. Çok “dan dan” biriyimdir.. Burası da öyle, seans gibi şeffaf.. Dolayısıyla ben de öyle :)

Ne büyük bir yaşam sorunu..
Evlatlarımızı geleceğe emanet etmek..
Onları uzun bir yola uğurlamak…

Klinik tecrübelerim, Özel Okullara yıllardır danışmanlık yapmam ve artık bir de annelik sıfatıma dayanarak bu konuya dair net yorum yapabilme hakkını buluyorum kendimde :) Affınıza sığınarak :)

            Şöyle başlamak isterim..


                                    Devlet Okulu ile Özel Okul arasındaki farklar nelerdir?

·         *Biri paralı diğeri bağış usulüdür. Yani ikisinde de para verirsiniz ama birinde daha az tabi :)

·         *Öğretmen kalitesi Özel Okullarda Allaha emanettir. Şansınıza bahtınıza ne çıkarsa.. Özel okul kayıt görüşmesinde duyduğunuz “çocuğa uygun öğretmen” genelde yalandır !! Hele ki büyük kampüslerde doğru dürüst öğretmen bulmak çok zorken çocuğunuza göre olanı bulmak bir mit !! İnanmayınız !! Ama okulun Psikologu ya da Danışmanı (yani ben :) zaman zaman bu konuya müdahil olur tüyo verir, ona inanın) Devlet okulunda zaten kuraya tabiisiniz, yani yine Allaha emanetsiniz :)

·       * Özel Okullarda bir çok branş dersi, yabancı dil vs vs vardır. Keza paralar döküyorsunuz tabi ki olsun di mi:) Devlet okulunda standardın (MEB müfredatının)  dışında bir ders yoktur  ve aile birliğinin katkılarıyla bir şeyler yapmaya çalışılır.. E zaten devlete daha az para ödeyeceğinize göre bütün kurslar sizin.. ister piyano dersi aldırın ister İngilizce :)
·         
          *Ortam tabiî ki Devlet Okulunda standart bir bahçe ve kalabalık sınıflardan ibarettir. Özel Okulda artık zevke göre çeşit çeşit kampüsler mevcut tabi.. ( Ama aslolan görüntü mü? Eğitim mi?  Sosyal öğrenme mi? Yoksa sizin kişisel tatmininiz mi?)

      *Son olarak muamele :) Özel Okul sizi prenses gibi hissettirmekle mükelleftir. Devlet Okulunda …. artık yani bunu yazmiyim di mi : (Neden geldiniz yani zaten yer yok :)

Sanırım en merak edilen bölüm..

Benim şahsi fikrim..
Ben ne yapacağım?
Ada nereye gider?  

                Yoğun araştırmalarım sonucu bulup karar vereceğim bir Devlet İlkokuluna gider.. Benim buradaki kıstasım yukarıda sıraladığım maddeler değil.. Bunlardan ziyade sosyal etkileşime dair sebepler..

                Açıklıyorum..  Genel popülasyondan kopmasını istemiyorum..  (Bu tamamen şahsi kanaatimdir. Eleştiriye açık değildir.) Babası ile düşünerek verdiğimiz bir karardır.. Gelenekçi davranarak “biz nasıl okuduysak o da öyle okusun” bakış açısının ve tecrübemizin sonucudur..

Pişsin.. Hayata karışsın.. Gerekirse ezilsin.. Sorunlar ile baş etmeyi öğrensin.. Kalabalığa karışsın ve halk adamı olsun.. Kendini ispat etmek için, arkadaşlıkları için, Öğretmenin gözüne girmek için savaş versin..  Ya da salsın her şeyi hiç sorun diil :) Hayattaki en önemli şeyi kazansın.. Tecrübeyi..

Gerisi  O’na kalmış.. Biz sadece ışık olabiliriz, destek olabiliriz.. Düştüğünde bekleyip eleştirmeden doğru yolu bulmasına katkı olabiliriz.. Bir de sanırım şans dileyebiliriz.. Doğru eğitimciler ile karşılaşması için..

Tüm çocuklarımızın yolu açık olsun..

Sevgilerimle..

BOZCAADA NEDİR:)



Evet..

Benden çokça beklediğiniz yazı sonunda yayında..
Beni tanıyan herkes bilir ki, her yaz tatilimi geçirdiğim tek yerdir Bozcaada.. Kızıma adını veren yer.. Sihirli olduğuna inandığım yer..

Şimdi sizlerle tüm detaylarıyla paylaşacağım Ada'mı..

Öncelikle nasıl gidilir biraz bundan bahsedeyim.. Çanakkalemizin güzide, minicik ve çok ünlü kasabasına kadar gelmeniz gerek.. Yani Geyikli'ye.. burdan feribotla geçebilirsiniz Ada'ya.. Tek ulaşım bu değil elbet, deniz uçağıda tercih edebilirsiniz kalabalık bir grupsanız.. Ben hiç denemedim. Bunun sebebi ise Ada'da araba;  benim gibi dağına taşına her koyuna hayran biri için şart.. 

Konaklama konusu özellikle önemli.. 2 mahallenin olduğu minicik bir Ada burası.. Bir çok deneyimim sonucu 4 yıldır kesintisiz tek tercihim Mitos!! Neden mi? Hem rum mahallesinin göbeğinde, yani yiyin için iki adımda odanızdasınız, hem de kendine ait Hebbele koyunda muhteşem butik bir plajı var ve sizin için her gün yer ayrılıyor, ekstra ödeme yok.. Sahipleri muhteşem bir aile ve sizi hiç bir konuda üzmezler ben kefilim.. Müdavimcilik ruhunuz var ise (benim gibi) evinizde hissedersiniz, sizi bağır çağır kapıda karşılayan bir aileniz olur;) 




Peki giderken yanınıza ne almanız farz?

*Kaç kişi iseniz o kadar yönetmen sandalyesi.. (gün batımını Rüzgar Güllerinde izlemek isteyenler, veya koyları gezip istediğim yerde denize gireceğim diyenler için olmassa olmazdır, koylarda beach club falan yok burası bakir, el deymemiş bir Ada;) gün batım anında alkışlanır.. adettendir.. azıcıkta erken gidin güzel yeri seçin açın şarabınızı ve sadece izleyin)

*Su altında video, resim çekmek isteyeceksiniz balıkları görünce.. Bu sebeple en ergonomik ve ucuz olan su geçirmez telefon kılıfı ( HD sualtı kamerası dahi ailemiz tarafından denendi;) en iyi sonuç kılıf beni dinleyin :)

*Deniz terliği (Denizin giriş bölümü bembeyaz taşlardan oluşur tüm koylarda, bu terlik olmadan yürümek çok zordur, bir de bi balık türü var korkutmak gibi olmasın, iğnesini ayağınıza batırınca 2 saat kadar felç oluyosunuz sonra geçiyor :) ama riske girmeye gerek yok giyiniz efenim :) bin çeşit balık var sonuçta:) kıyılarda tesis yok, deniz içme suyu gibi dolayısıyla hepsi de yanınıza gelip gidiyor:)

*Deniz gözlüğü ve Şnorker (bu bana farz diil ama eşim ve oğlumuzun vazgeçilmezi, daha net görüyorlarmış :) bu sebeple 3 saat aralıksız suda kaldıkları oluyor, balık tutuyorlar ağ ile:) profesyoneller için önemli bence alın yanınıza :)

Aslında yukarıda yapılacakları da azıcık anlatmış oldum sanırım ama, biraz detaya girelim di mi?

Ayazma çok ünlü bi doğal plajdır ama, bence gitmeyin.. Çok kalabalık.. Sulubahçe, Habbele, Akvaryum gibi güzel sakin yerler varken sadece yanından geçin, görmüş olun:)

Üzüm bağları ve şarap evlerini gezin, istediğiniz şarabı doya doya tadın.. Hatta (bence en güzel mevsimi Eylül olduğundan:)Temmuz, Ağustos, Eylül.. hepsinde gittim en en en güzel mevsimi Eylül inanın banaa!!) Bağbozumuna denk gelirseniz bir şenlik var ki, çok eğlenceli..

19:00 civarında Rüzgargülleri'ne gidin, sandalyelerinizle yerleşin güzel bir yere ve izleyin gün batımını.. Bakalım Güneş'in daha güzel battığı bir yer var mı? Bence yok :)

Ee yoruldunuz, acıktınız.. Ada'dasınız.. Tabi ki "rakı balık" değil mi.. İşte bu konuda bence özgürsünüz!! Kaç gününüz varsa deneyin hepsini.. Rum mahallesinin tüm meyhaneleri sizindir.. 
Aa yok Sinem'cim riske girmeyelim, sen bi kaç yer söyleyiver diyorsanız eğer, birazcık etkileyeyim sizi o halde:)

*Koreli.. burdan başlayın.. Eskiden merkezdeydi, sonra Ayazmaya taşındı.. Benim Ada ailemdendirler, (aaaa usta revani yaptı yemeden göndermem derler, ya menüde 70 yazıyo ama size 50 yazcam bu şarabı için derler.. şaşırmayın:) Fiyatı da en ekonomik yerdir, biz yesek içsek abartsakta hiç 150TL den yüksek bir ödeme yapmadık şahsen. 

*Battı Balık.. Bir tık daha yüksek olsa da fiyatlar, bir kez de olsa gidin mezelerini yiyin, bana teşekkür edersiniz.. (sahibi masanıza gelir, yeni birşey yaptıysa da kaşıkla ağzınıza tıkar:) yine şaşırmayın:)

Gerisi size kalmış artık..

Minik pazarını gezin, domates reçeli başta tüm ilginç reçelleri tadın.. Süt, Nane, Limon ve Domates şahsi favorilerimdir belirteyim.. Kekik alın, Limon kekiği alın..

Çınar Altı.. Oturun bir Türk Kahvesi için, dinlenin..

Ada halkıyla sohpet edin.. Benim en sevdiğim şey bu.. Tam Kuzey Ege insanıdır hepsi.. Oturun kaldırıma, takılın onlara, ruhunuz dinlensin..

Gidenleriniz olursa da görüşlerinizi bekliyorum.. Benim gibi düşünen kaç kişiyiz merak ediyorum:) 
Kocaman sevgilerimle🤗